S
Saat: Zamanın bölümlerinden bir bölüm, kısa zaman dilimi. An. Kıyamet.
Sabiî: Çeşitli görüşlere göre, din değiştiren, yıldızlara tapan, meleklere tapan veya Çin ve Hind dinlerine mensub kişi.
Sabır: Dayanma gücü. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak, nefsi darlık halinde iken tutmak. Terim olarak, nefsi İslam'ın uygun gördüğü şekilde bir takım şeylerden tutmak, şehvetlere karşı alıkoymak. Kararlılık, metanet. Allah yolunda cihad gibi her türlü zorluğa tahammül. İnsanı imtihandan geçiren musibetler karşısında isyana sapmama. Güçlüklere göğüs germe ve karşı koyma direnci.
Sadaka: Doğruluktan gelir. Allah rızası için ihtiyacı olanlara temlik edilmek üzere çıkarılan mal, vergi. Bunda Allah'a sadakat ve bağlılık olduğundan sadaka denmiştir.
Sahife, Suhuf: Üzerinde yazı yazılan kağıt, yaprak. Peygamberlere indirilen vahyler. Levh-i Mahfuz'daki nüsha.
Salat: Uyluk kemiklerinin hareketi. Tebrik, kutluluk. Dua. Hamdetme, tezkiye. İlahi rahmet, istiğfar. Namaz. Yahudi tapınakları, havralar.
Salih Amel: Islah eden, düzelten hareket. Salih: Güzel davranışlarda, Allah'ın rızasına uygun fiillerde bulunan kişi. Salih Amel: Kur'an'da, Allah'ın indirdiği dine uygun her türlü tutum, yararlı, ıslah edici, düzeltici; içinde dirlik düzenlik barındırıcı davranış. Farzlar.
Samed: Bütün ihtiyaçların karşılanıp görülmesinde yalnızca kendisine başvurulan, tek mercî ve sığınak olan. Sonu, zevali olmayan. Ulular ulusu. Hiç boşluğu olmayan, asla kendisine nüfuz edilemeyen. Allah.
Sa'y: Çaba harcama, gayret. Emek. Koşmaksızın süratle yürüme. Terim olarak, Hac'da Safa ile Merve arasındaki hızlı yürüyüş.
Sebil: Yol. Sorumluluk. Hidayet.
Secde: Namaz ve ibadet. Allah'ın huzurunda boynu bükük ve tezellül olma hali. Bütün canlı ve cansızların Allah'ı tesbih tarzı. Boyun eğme, alnı yere değdirme, emre amade olma, büyük bir tevazu ile alçalma. Selam, ihtiram, saygıyla eğilme.
Sefih: Hafif. Düşük akıllı. Servet ve refah içinde sorumsuzca yaşamaktan dolayı azma, şımarma, aklın zaafa uğraması.
Sekine: Güven ve huzur duygusu. Yatışma, sükun. Kalbin mutmain olması. Rahmet. Sebat, kararlılık, vekar.
Selam: Barış ve esenlik dileği. Teslimiyet. Selamet, güvenlik. Her türlü ayıp ve noksanlıktan uzak olma hali. Her an ve her türlü selamet, esenlik dileği. Darü's-Selam: Cennet yurdu. Es-Selam: Her türlü arızadan, noksanlıktan uzak olan, kullarını bütün tehlikelere karşı koruyan, selamete çıkaran, cennetteki kullarına selam eden. Allah.
Sevab: Karşılık. Hayır için de, şer için de (ceza kelimesi gibi) mutlak karşılık anlamına gelen bir kelime. Fakat çoğunlukla hayır ve güzel karşılık, üstün ödül, paha biçilmez mükafaat anlamlarında kullanılır.
Sıdk: Doğruluk, mutabakat, muvafakat. Yalanın zıddı.
Sıddîk: Kendisinde doğruluktan başka bir şey bulunmayan. Musaddık: Doğrulayan. Sadakat: Bağlılık. Sâdık: Doğru sözlü, güvenilir. Bağlılığından hiç bir şey eksiltmeyen, kaybetmeyen. Allah'a içten bağlı, ilim öğreten. İyilikleri kötülüklerinden her zaman çok olan. Muhlis.
Sırat-ı Mustakîm: Kelime anlamı, geniş cadde, işlek yol. Kur'an'da, dosdoğru olan Allah'ın yolu. Kendisinde hiç bir çarpıklık olmayan İslam dini. İnsanı cennete ve ebedi mutluluğa ulaştıran gidiş tarzı.
Sidretü'l-Münteha: Sınır başını sembolize eden Arabistan kirazı. Yaratılmışların bilgilerinin tükendiği, ötesine geçemediği son sınır. Meleklerin de, başkalarının da geçemediği Arşın sağında bir ağaç. Cennet'in uçları. Ondan ötesi gayb olan.
Sihir: Büyü. Sebebi gizli olan ince şey. Aldatma, yalan görüntü, illüzyon, hayal. Şeytana yakınlık, onunla yardımlaşma. Yaldızcılık, şarlatanlık.
Sîret: İnsanın üzerinde bulunduğu ve sürüp götürdüğü durum, tutum ve kişisel davranma tarzı. Terim olarak Hz. Peygamber'in irtihaline kadar izlediği yol.
Sultan: Delil. Belge. Zorlayıcı güç. Burhan. Huccet. Katilin aleyhinde olmak üzere kısas veya diyet. Galebe, üstünlük, istila. Kitap.
Sun'-San'at: Bir fiilin ortaya konulması. Şuurlu varlıklar için kullanılan bir kelimedir. Yapma-etme, icat etme, türetme, bir sanatta bulunma, iş işleme, değişik bir eylemde bulunma anlamlarına gelir.
Sûr: Düdük veya boru gibi içine üfürülünce ses veren nesne, boynuz. İsrafil'in üfürdüğü, kalkış, diriliş ve hesap vaktini bildiren boru. Kıyametin habercisi.
Sûre: Yüksek rütbe, makam, binada kat ve bir yerleşme merkezinin çevresindeki sur anlamlarına gelir. Kur'anın 114 bölümünden her biri.
Sünnet: Yol, gidiş tarzı. Kanun. Geçmiş ümmetlerin başından geçenler, çöküşlerine yol açan gerçek nedenler, izlenen yöntem. Bir şeyin pratiği. Genel tarihsel, toplumsal ve kozmik yasalar.




Ana Sayfa