D
Dâbbe: Debb veya Debib, debelenmekte olan canlı. Hafif yürüme, debelenme. Hareketi gözle görülmeyen şeyler için kullanılır. Tefsir kaynaklarına göre Kıyametin büyük işaretlerinden biri.
Daire: Beddua. Yıkım, azab. Felaket dileği.
Dalalet: Şaşırma, unutma, karıştırma, doğru yoldan sapmışlık. Tereddüte düşme, hangi sebeple olursa olsun doğru yolu ve gerçeği, ya da bir şeyin aslını bulamama. Hidayetin zıddı. Gaflet, hayret, gaybubet, helak.
Dehr, Dehrî: Sınırı belli olmayan uzun zamanlar. Evrenin yaratılışından yıkılışına kadar süren zaman. Evrenin bekası süresi, uzun müddet. Dehrî ise, insan hayatının bu dünyada yaşanan ömürden ibaret olduğunu kabul eden ve ahiret hayatını inkar eden dünya görüşüne, felsefi düşünceye mensup kişi. Ateist.
Delil, Delalet: Kendisiyle bir şeyin bilgisine, marifetine varılan şey. Remiz, işaret, belge, ispat dayanağı.
Derece: Konaklama yeri, menzil. Fazilet, yüksek makam. Üstün sevab.
Devlet (Düvle-Tedavül): Servet, zenginlik, baht, galibiyet, sevinç veya nimet gibi insanlar arasında bir buna bir ona geçen üstünlük durumu. Belirli bir sınıf elinde dönüp-dolaşan, tedavül halinde olan mülk, güç. Devlet.
Din: Mutlak anlamda şu veya bu şekildeki düşünme, yaşama tarzı. Yol. Allah'a itaat. Üstün kabul edilen bir varlığa boyun eğme, onun yetki ve hükümlerini benimseme. Üstünlük, üstün gelme. İtaat, kulluk, ibadet. Arapça'da eş anlamlısı millet. Şeriat. Mezheb. Âdet, taklit. Ceza, ödül, muhakeme, hesab. Kaza, siyaset, kahr, hal.
Din Günü: Ceza ve hesap günü.
Diyet: Öldürülen veya yaralanan bir kimseye veya varislerine, bu zarara sebep olan kişi veya yakınlarınca ödenmesi gereken para, mal, değer.
Dua: Küçüğün büyükten, gücü yetmeyenin muktedir olandan ihtiyaç ve dileğini uygun bir tarzda içten davranarak istemesi. Yalvarma-yakarma. Çağırma. Sorma, İbadet, kulluk.




Ana Sayfa