Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. (Ğaşiye Suresi, 21)
Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. (Ğaşiye Suresi, 22)
Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Kaf Suresi, 45)
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir. (Nahl Suresi, 82)
De ki: "Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim." (Yunus Suresi, 108)
Surat astı ve yüz çevirdi; (Abese Suresi, 1)
Kendisine o kör geldi diye. (Abese Suresi, 2)
Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak? (Abese Suresi, 3)
Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak. (Abese Suresi, 4)
Fakat kendini müstağni gören (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise, (Abese Suresi, 5)
İşte sen, onda 'yankı uyandırmaya' çalışıyorsun. (Abese Suresi, 6)
Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne? (Abese Suresi, 7)
Ama koşarak sana gelen ise, (Abese Suresi, 8)
Ki o, 'içi titreyerek korkar' bir durumdadır; (Abese Suresi, 9)
Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun. (Abese Suresi, 10)
Hayır; çünkü o (Kur'an), bir öğüttür. (Abese Suresi, 11)
Artık dileyen, onu 'düşünüp-öğüt alsın.' (Abese Suresi, 12)
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? (Yunus Suresi, 99)